30 Aralık 2014

Geceyi Anlat


 
 

GECEYİ ANLAT

 
 
Bu bir toplu selamdır
yanlış reflekslerin yanılmaz atomuna

 
Sen uzat geceyi
Her acı kaderiyle kol kola
Kafes çiçekleri tarihine yaktığımız ağıtları
Taş yapmış çocuklar can atıyor
Filistin’de mi doğdun sen
Uyu kalbim merkez bildiriyor

 
‘Ajans vakti, susun!’ diyen bir dedesi varmış Ademin
kalp ritimlerini bırakmış miras olarak
alfabeyi kolay söksün diye torunları
Ankara metrosunda devr-i daim
ayarı bozuluyor çocukluğa kurulan saatlerin
çok çok eskiden karadeliklerin
yuttuğu bir hece miymiş yoksa kalp
yalnızlığın uzayında bulunmuş bir gecenin
-uluorta konuşmayalım bundan-
boş odalar yankı yapıyor içinde yıkılmış cümlenin
çatısını nereye koymuştun sen

 
ey ulu zamirlerin gerekliliği sizi de anlıyorum
bir detay trafiği istatistik bilgiler
ev tozlarına hassasiyet duyuyor
Justina’nın niçe adında bir kedisi var
bıyıkları uzadığından mı kediler nihilist
düşündüm de kederlerim ben size layık mıyım
musallat olduğum sebeplerde çıldırmış sonuçlarım var.
rüyaları totaliter bir cumhuriyet
Daryjius putlarını kırıyor minberinde kalbin
T’nin hıncıdır belki kelimelerdeki cinnet
sen geceyi bi zahmet

 
değil mi cüz-i lâyetecezzâ hiç öyle sanmıyorsun
kopuyor bir tufan içinde sen
(kendine çarpmış bir harfin
boğazında şeddesi kalmış)
Küresel ısınıyor dünya protokollerine lanet
El yazısı olması şart yoksa edepsizsin
Hıçkırık ağacını sallama bırak
kes ağlamayı detone oluyorsun
geceyi anlat

 
dikişlerini okşuyor karanlığın
bütün çocuklarını Filistin’de doğurmuş bir kadın
durma dünya dön sen
tefeül çekelim mazlumlara ah çıksın
köpüklü sabunlar eline iyi gelmez
İnsanlık şerefine kaldırdığın tabutları
nereye bırakmıştın
ahh -çok geçmiş oldun
Kimse kurduğu cümlenin vurgusunu ısırmaz
Hafızasını yitirmiş bir çılgın gibi dön sen

 
Benim açılmış parantezlere kapanmam lazım.


                                                       

                                                             eko

 

04 Eylül 2014

Kafka'dan Dünyaya



"Hayır Milena, dengeye dil uzatmamamız gerekir!"




"... Dostoyevski'yi üne erdiren olayı bilir misiniz? Özlü bir olaydır. Biraz bu yüzden, biraz da bu büyük adın verdiği kolaylıktan ötürü yazıyorum, yoksa hiç tanınmamış birinin de başından geçseydi, değerinden gene bir şey yitirmez, anlamı değişmezdi.
.........
Yerli yerine anımsamıyorum pek, hele kişilerin adları hiç kalmamış usumda. Dostoyevski ilk romanı "Yoksullar"ı yazıyormuş. O vakitler gönüldeşi tarihçi Grigoriev'le otururlarmış. Grigoriev, romanın karalamalarını aylarca görmüş masanın üzerinde, ama romanı ancak basıldıktan sonra okuyabilmiş. Çok sevmiş; Dostoyevski'nin haberi olmadan kitabı, o çağın ünlü eleştirmeni Nekrassov'a götürmüş. Ertesi gün, gece yarısı saat üçte Dostoyevski'nin kapısı çalınmış. Grigorievle Nekras-sov gelmişler, sarılıp öpmüşler Dostoyevski'yi. O güne dek Dostoyevski'yle tanışmamış olan Nekrassov: "Rusya'nın umudu sizde" demiş Dostoyevski'ye. Bir iki saat konuşmuşlar... konuları hep romanmış. Şafak sökerken ayrılmışlar. O geceyi, yaşamının en mutlu gecesi sayan Dostoyevski pencereye dayanmış, arkalarından bakarken tutamamış kendini ağlamaya başlamış.
Nerede okuduğumu anımsamıyorum şimdi, ama o geceki duygulanmasının özünü Dostoyevski şu sözlerle belirtmişti aşağı yukarı: "Bunlar ne yetkin insanlar! Ne iyi, ne soylu kişiler! Oysa ben ne bayağıyım. Görebilselerdi içimi! Anlatmaya kalkışsam, inanmazlar ki!"
Dostoyevski'nin onlara benzemek istemesi, sonradan uydurulmuş, bir sapıklık; belki yenilmek istemeyen gençliğin son sözü etmek tutkusudur.. Hem bu anlattıklarımla da bir ilintisi yok. Bu küçük öykünün büyüsünü, usa sığmayan yanının ne olduğunu sezinleyebiliyor musunuz sevgili Bayan Milena? Şöyle sanıyorum ben: Nekrassov'la Grigoriev -genel bir görüşle -Dostoyevski'den daha üstün değillerdi elbet, ama bırakalım bu genel görüşü şimdi, Dostoyevski de o gece önem vermemiş bu genel görüşe, bir işe de yaramaz bu genel görüş tekcil olgularda; Dostoyevski'nin dediklerine bakalım, Nekrassov'la Grigoriev'in gerçekten üstün olduklarına, ama Dostoyevski'nin sonsuz bir bayağılık içinde olduğuna inanırız. Hiçbir vakit Grigoriev'le Nekrassov'a erişemeyecektir. Hele hak etmediği o büyük iyiliklerinin karşılığı hiçbir zaman ödenemez. Pencereden uzaklaştıklarım görür gibi oluyor insan, uzaklaşmalarıyla erişilmezliklerini de belli ediyorlar. Yazık ki, bu öykünün anlamı siliniyor Dostoyevski'nin büyük adının altında... Bakın uykusuzluğum nerelere götürdü beni. Boş sözler ettim, bağışlayın."
                                  Franz Kafka



alıntılar Kafka'nın "Milena'ya Mektuplar" kitabından.

  eko

23 Haziran 2014

Giderken




Bazen öyle oluyor değil mi? Yağmur yağmıyor da taşlar ağırlığını döküyor üstümüze.


GİDERKEN…

 

Giderken toplayıp göklerini
zormuş bir uykuyu
baştan sona uyumak

 
kapılar aralamak ağrıdan sokaklara
kapılar aralamak açılmayan göklere
ırmaklara kapılıp derin sular aramak
toplamışken eteklerini usturuplu bir kaygıdan
toplamışken sessizliklerini
artık yavaşça çekilmeli gibi giymişken
en beyaz günlerini
ellerin öpülmemişliği
bekleme makamının bin türlü halini
giymişken ellerin…inceldiği yerde tenin
akıvermesi... toprağa ılımlı girişkenliğin

 
zormuş bir kapıyı kapamak
mutluluğa açılan eni konu
zormuş bir kapıyı bir daha açamamak
                                                         ömür boyu
 

EKO...

29 Ocak 2014

Kanda Kahve Ol Gazel

 
 
"Kahvenün bâde-i gülgûn gibi yokdur ânı
Isıcakdur o kara yüzlinün ammâ kanı
 
Misli mânendi mi var müşterî kızdurmakda
Isıcak yüz göricek her kişi ister anı
 
Kâti’ demdür anunla dimenüz dem olmaz
Kâse kâse içelüm n’olsa gerekdür kanı
 
Mısr u Şâm u Halebi gezdi gelicek Rûma
Ayagın aldı şarâbun o cihân fettânı
 
Nakda mâ’il olup ortada gezer akçalaşır
Bilmezin kahvecinün kahbe midür oglanı
 
Söyle ol rû-siyehün bana ne keyfiyyeti var
Ey Belîgî akıdur ayagına yârânı"*
                                                                      Beliği
 
 
 
 *(Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi'nden alınmıştır. Soğuk kış günleri için elzemdir.




Eko

02 Ekim 2013

Zencilere Sol Majör: Şarkılar SENİ Söyler



Ve bazen sırf onlarla aynı dünyadasınız diye içinizi bir umut kaplar. İyi ki, dersiniz, iyi ki varlar. 
 "Zeynep ve Enver'e"
ve tabii Kunala'ya,
 varlıkları yeryüzünde bir iyilik olanlara.... 



Zencilere Sol Majör: Şarkılar SENİ Söyler
                                                                                   
                                            “Deniz tutmuyor çocukları göğün tuttuğu kadar”


Kapitale inanmak ne, peki inanmamak- Allah aşkına
Bunca ihtiras bunca alışverişe, bir anda
Ölüleri yan yana bırakıp yan yana ölmeleri için
Boşluklarını, gölgelerini kusursuz ama herşey onlar için
Cinayet. -kalbini üzerinde taşımazdı rahmetli-
Konuşmasak kimse bilmiyor bazen
İyi huylu kalabalık kalbine güvenecek miydin, rahmetli
olmadan önce oluyor bazen.
Gürültüden,nazdan, sabah ışıklarından uyanmadan önce
Erkekler kadınlarından. Kadın yaratılmazdan bir önceki gece
-ya kuşlar!
Tek ayak ve seksek tuhaf degil mi yaşamak
Diyerek göğü uçmak: bizse teferruat ve bahane
Neysek olanca uzak neyse
Bu şarkıyı eceliyle gülemeyen kadavralar söylesin...

Işıklar kapanınca
tek harfi bile bizim olmayan sevinçler var ya
İşte dünya mezarlığı-insan fışkıran rahim ağzı orası
Mühim adamların akıl sapağı, nasıl geçilirse tedirgin
Ürpererek bir aşktan bu bahsi de öyle geçelim.
Kimse kimseyi duymamıştan gelsin.
Kalp kalbe çarpınca sımsıkı bu şarkıyı
Mutluluktan ölememiş yoksullar söylesin...

Kaç sureti olmayan sorudur bu
Tarihi tekerrürden bezgin çocuklar söylesin
Hiç padişah olmamış kadar güzelken barbaristan hiç
Degilken. Bir devlet bile iyi huylarına eşkiya-
Kimdurduya getirecekler kim kimi ama
Dağları kader gibi çöken gece evlere dağlar gibi geç.
Gelmesin kötücülse bahar bile.
Tutuşmadan evvel yaseminler hesap bakiyeleri
Limitsiz ve siyahi ilişkiler bunları düşünmeyebilirdik
Yaşamak da Allah’ın emri ölmek kadar...
-bazı günlerin adı umutkıran bu şarkıyı
La havle makamında çoksesli
“Zenci doğmadıksa da zenci degil miyiz oyunda “ korosu söylesin.

bazı ihtimaller sonsuz uzaklık
Denizi görmeden büyüyen çocukları düşünürsek
Onların kurak ülkelerini sevebilmek.bazı çelişkiler iyi ki varsınız
Kanın pıhtılaşıp akmaması kadar gerçek
çocuk geçsin diye durup kalması bir ırmağın rasyonel ve emprik
bize kalan dünya eşzamanlı yanlızlık efendimiz
kimiz ki biz kimlerdendiniz bu şarkıyı, bilenler söylesin

ey nice çağrılıp da gelmeyen kelime
boşluğunu bilsen kimler dener üstünde, şakayık
kendine bile ayıptır kadın ne çok kayıp
ağlarsa analar seni bugünler için mi sevgili ülke!
sebebi kendinden evvel solar kimi çiçeğin
ki hayretsin en büyük yenilgi senin,diyorsam anla
-şakayık vazolara sığmayacak kadar acı- bu şarkıyı
Töre oyunları,ağzı söze ermeyen dip odalar
genç kızlarda büyüyen intiharlar söylesin.
kimsem o olmaya bir deniz büyür
anneler bunu koysalar çeyiz sandıklarına
Geçmişe dökülen güller niye bu şarkıyı
Duyulsa da varılmaz acı eşikleri,komşu hakkı için ulu adaklar
Çok yaşamıştan gelen kötü çocuklar degil.kalbi olan
söylemesin.-Allah aşkına

Kar tutmaz kış ağaçları gibi dilekler de
Sokakları uçurtmadan bir şehri sonu sen olan
Cümlelerin ansızın bitmesi gibi çıkınca haritadan
soru eklerinin aşktan şüphe etmesi, bunları bilme diye söylemedim
kusurdan dönerken renkler kontrasttır
çünkü sevgilim çünkü mucizem-Türkçe’nin en güzel zamiri O-
sesleri kendi haline bırak. üşümek diye hatırlasınlar bunu
aşırı hızdan ölüyor dünya durmadan bu
şarkıyı bil diye söylüyorum
iyi olan ne varsa o sende meşru.

Biraz fazla yaşasak geri alan birileri var
Ellerinden geleni geri alan ve saatleri
Kimi suretleri sıfırla çarpsak
Artık acılara konmayan evlerimiz olacak!
Belki mutlulukla eşanlamlı
Güneş gören odaları yaşandıkça artacak bu şarkıyı
-yazdımsa da söylemeye gücüm yok
telgrafın tellerine konamayan kuşlar söylesin
yaşarken çok aksak bu şarkıyı –
kalbinden malülen emekli ihtiyarlar söylesin.

Onca söz toplasan sen etmiyor bu
Gayrı mazeret mi gerek şiirden çıkmaya...
Yokluğunla alkışla bu şarkıyı
Varlığına erdim sananlar söylesin.
Ya da dur niye söylensin


Al bendeki bu yarayı sendeki güzelliğin göğü say



                                                                        eko

23 Eylül 2013

Konuşma-Ülkü Tamer




Şunu dedi şiiri okuduktan sonra: "Kuşları niye vuruyorlar ki... Vurmasalar keşke. Kötü bir şey bu"


KONUŞMA*

aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen
.

*ülkü tamer

                                                                  eko



14 Ağustos 2013

Rh Negatif ya da Adeviyye için bir dua







                  RH Negatif

Auschwitz’den sonra şiir yazılmaz demiştiniz
Durmadan kanayan bir çağın damarlarında
-namaz kılmak nedir bilir misiniz
Dilde buz kesen bir ayet, ey henüz ölmemiş atom parçaları
Zerreleri sevinçlerin iyi günler gibi az
İyi günler gibi kapalı kapıları- şimdi çalmalı
Dünyanın kornaları, bin telaşla sirenleri uykuda
Ani frenler patlamalı kıl payı ezmemiş son heceyi
-henüz ölmemişler
hem tanrılı hem mumya
yaşıyor mu yarım mı kalmış
gözler kör noktalarda bakışlar dağılmış
en sakızlı cümle öbekleri-konuşacak az kalmış
ellerinde lolipop damarlar barbados şekeri
tutan el elbet yalayacak, ama fani
dünya bağırsana artık
yesen de doyurmaz kanı rh negatif
   kanı rh negatif

Hazin bir hatıradır kelimeler içinden patlar bombaları
Maharettir gömmek tek mezara bir çağı...
Eksik kollarını çağır Bosna’dan
Yürürken yersizliğini anan bacakların- Gazze’de olabilir
İhaneti kalp içinde tutabilen- yenik sözlerini Hama’da
kıta köklerinde ruhları birbirine karışmış ölülerini
Sev damarlarının boşalmamış suyunu,
Auschwitz’den sonra kimse....
Çukuruna yatır dene bedenini diriler de toprağa batabilir,
Korkma hemen değil

Hayat olmalı,demiştiniz ya şiirlerde
Kanlı canlı, baharı hatırlatan bir botanik paktı
kusura bakmazsanız bir çelenk
Solgundu çiçekler pek açmadı
Fazla kan verilmiş olabilir.
Ey dünya bağırsana artık



Biliyorum Allah’ım bir imge
mezarın genişliği kadar ürpertmez insanı
ve hiçbir şiir
ölüyü taşıyacak kadar güçlü değil.
en yalın anlatım ölümdür biliyorum
Biliyorum Biliyorum Biliyorum Allah’ım
Kurşuna çarpılmış bir çocuk Suriye’de
Adınla ayakta kalpler Adeviye’de
ölmeyi öğretirken kemiklerine
lütfen Allah’ım lütfen hayat olmasın bazı şiirlerde...



                                                                                           eko