08 Aralık 2012

İÇİMDEN DURGUN VE ÇÜRÜK SU DÜŞSE


Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi
Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım
Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç
Yakup!
Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim

 Umulmadık bir geceye gitmiştim. Birazdan yağmur başlayacaktı, biraz sayıklayıp yağmur yağarsa bir su düşecekti gökten..belki kalbime yetişirdi..belki ben insanlara bakarak asla içinden birinin bana yönelmediği yüzlere yani..bir şimşek çakar, gök suyunu düşürür.. ben de ..belki dedim..insan olmasını istediği kadarıyla da karşılaşıyor bazen ..seslense biri ve içimdeki “durgun ve çürük suyu” düşürse..en çok istenilen belki..bir telefon gelse, bir ses şimşek kadar göğe cesaret veren ya da annen yanına oturup kızım dese, sevgilin gözlerinden girip kapıları yumruklasa..olurdu belki..ama olmaz işte..bakar bakar dönersin..Çağrılmanın her türlü şeklini hayal ederek..her adımında ensende bir ses ağzını açıverecek..bir ömür, ensende bir sesin ağzına bakarak geçer mi eko? Geçirmişiz işte..
 
Hiç çıkmamak halinde ve olgun
Birileri çıkıyordu
Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık
Bir pencerenin sokağa doğru içinde
Bu uyum korkunçtur Yakup
Yakubun olması korkunçluğudur bu
Dünyanın insana doğru içinde
Yakup, Yakup!
Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum
Lambayı söndürmesinler, geliyorum
Siz bütün lambaları yakın, evet
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.

 Evlerin ışıkları yanar. Bir illüzyon olmadığını gösterir onca kalabalığın..Gecesine aldığını evlere sakladığını..Sen de bir evde, şehrin insana ispatladığı ne varsa bakarsın, ışık cümbüşüne katılan pencereni açarsın. İşte rüzgar herkesin yüzüne değen rüzgar..Gök uzak. Herkesten olduğu kadar..pas demir çelik kokusu burnunda..Herkesin burnuna geldiği kadar..ama su gittikçe neden durgunlaşır, yandaki binadan neden çığlıklar yükselir..Üstteki adam yavaşça açar kapıyı ve yavaşça kapatır, yavaşça adımlar salonu..bu yavaşlık bir şimşek değil, kesiliverecek bir şey gibi bir an...


Herkesin durduğu bir yere gittim.
Ben Yakup
Ya onlar kimdi
Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum
Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekce bir yere oturmuş
Onu ben duyuyordum
Duyuyordum, sesi başımın üstünden dünyaya yayılıyordu
Ve "Yakup" sesini ancak anlıyordum. Yakubun ötesinde
Birtakım sözler ediliyordu, onları ben anlamıyordum
Anlamıyordum ama, iyi sözler söylemiyorlardı benim için
Sonra bir sey daha vardı anlamadığım: yani ben neydim ki, ne yapmış olmalıyım
Ben, yani Yakup
Dedim ki kendi kendime, insan ne söylerse söylesin
Ve ne yaparsa yapsın, öyle değil mi
Bütün bunlar bir bir kalacaktır yaşamanın içinde
Diye düşündüm ya ben
Ben, yani Yakup
Butun gücümle bunu bağırdım
Ben ki bağırdım işte, bütün kurbağalar bir olup beni dışarı çıkardılar
Bir odaya aldılar beni, ellerime gözbebeklerime
Daha başka yerlerime de baktılar
Sonra bilmiyorum ki, kapıyı gösterdiler bana
Ben, Yakup, beni hiç kimse çağırmadı
Sokağa çıktım, bir sürü yerlerden geçtim. Şimdi
Hatırlıyorum da, bir deniz kıyısında azıcık durabildim
Yosunlar, kumlar, şeytan minareleri
Ve kumlarda katılaşmış kıvrımlar
Bağırdım, bağırdım, bağırdım
Tanrının ayak izleri!
Tanrının ayak izleri!
 
İnsanlar suratını asınca sorarlar: “ ne oldu neden üzgünsün? “. Anlatırsın seni üzmeyen ne varsa. Onlara üzücü gelecek şeyleri. Üzüldüğüne inanmaları bile bir şey olur. Kimsenin anlattığından başkasını merak etmediğini öğrenmek bu işe yaramıştır. Bol bol hikaye var artık. Sinirlenmek için üzülmek için sevinmek için...Ama işte içimdeki durgun ve çürük su. Beraber  üzüldüğümüz de olur muydu eskiden..Oldu ise de artık beraber üzülmememiz için her şey yapılıyor. Kimse üzüntüsünün üstüne bir başkasının tuğlasını koymak istemiyor. Üzüntün işime yaradı  güzel! Hadi daha da üzül demek bu. Bitti, öldüm yok, devam. Ölmüyorsun, mutsuzsun. Mutsuz olduğunu biliyorken mutluluğun da olmadığını yani bütün bu kavramların hiçliğini bilmek mutluluk mu? Hiç... Hiçin bir duygusu yok... Sessizlik en iyi kelime hiçe yaraşan ama kesinlikle boşluk değil. İçinde yüzdüğün bir boşluk hissi yanıltıcı gibi gelmeye başladı son zamanlar. Kesinlikle sessizlik.

Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın /Öyle değil mi Yakup”

Kimse dokunmasın, görmesin çağırmasın. Burası çok güzel..Çok karanlık, çok acı, çok güzel, çok karanlık... Ama’dan dönüşler. Oyununu uzattıkça içeri kapatan bir kafes. Kafesinden çıkarmaya çalışanlar kahramanmış. Artık yanılsama. Sen kafesinden çıkarsan kafes inkar edilebilir de ondan..Çıkma oradan!Bu kafes çıkmayı isteyenlerin çıkamadıkları bir kafes olarak elden ele taşınmaya devam edecek..Her biriniz buraya çarptığınızda kapağını açmak için değişik bir güçle dolacaksınız..ama olmayacak..Olmamalıyı bildiğinden açmadı..Durgun ve çürük su da düşmedi..

Ve demek ki benim odamda hiç kimseler yoktur
Odamın düşünülmesi halinde bile
Kimseler yoktur
Biri sanki çarşıya çıkmıştır sürekli bir biçimde
Ve biraz da çarşılar
Ve durmadan satılan o kırık dökükler bitmez ki
Bitmesin
Çünkü bir gün bir boy aynası satın almak istiyorum ben
Kirli ve eski
Bir at arabasının aynaya doğru büyüyen içinde
Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin
İntiharlara doğru büyüyen içinde
Ben, yani Yakup
Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte
Açgözlü, mor kurbağalara
Akşama doğru bir dilim ekmek yiyeceğim belki
Bir bardak da süt içeceğim. Sonra
Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum
Ben
Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan
Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup
Uyumak istiyorum.
Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım
Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.


KUNALA
 

 

3 yorum:

  1. Dilerim devamı gelecektir şiirlerin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. dileğin dileğimiz gülgün,meşguliyetlerden ihmal ettik epeydir ama gelecek;)

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil